MAKALELER

MAKALE-1

 

EBEVEYNLERİN YENİ OKUL YILI BAŞLANGICINDA ÇOCUKLARINA KARŞI TUTUMLARI NASIL OLMALIDIR?

⇒   OKULLARIN AÇILMASIYLA BİRLİKTE ÇOCUKLARINIZI OKULLARA HAPSETMEYİN.

⇒   ÇOCUKLARINIZIN OKUL DIŞI İLGİLERİNE SAYGI DUYUN, OKULA GİTME VE DERS İSTEĞİNİ ARTTIRACAK ETKİNLİKLER OLUŞTURMALARINA YARDIMCI OLUN VE DESTEKLEYİN.

   Okulların açılmasıyla birlikte yoğun bir çalışma içerisine girecek olan çocukların, hemen bu çalışma temposuna ayak uydurmaları beklenmemeli,  çocuklara alışkanlıklarını bırakmaları ve yeni ders çalışma alışkanlığı kazanmaları için zaman tanınmalıdır.

   Yaz tatilinde boş zamanlarını doldurmak için çocukların doğal olarak TV., bilgisayar, tablet ve telefon gibi teknolojik araç gereçlerle fazla haşır neşir olduklarını belirten pedagog Sedat DEMİR, anne babaların çocuklarını bu alışkanlık ve bağımlılıklarından birden koparmak yerine, aşamalı olarak kısıtlamaya gitmeleri gerektiğini söyledi.

   Anne-babaların çocuklarını baskı ve zorlama yerine onlarla birlikte konuşarak, karar sürecine ortak ederek, sorumluluklarını yerine getirdikten sonra ve belirli saatlerde sınırlı olarak izin verilmesinin doğru olacağını belirten Sedat DEMİR, bu uygulamanın hem çatışmayı önleyeceğini hem de çocuk karara katıldığı için daha kolay benimseyeceğini belirtti. Ayrıca yaz okullarında devam ettikleri etkinlikleri, özellikle göz-el koordinasyonlarını geliştirici, spor ve sanat sanat etkinliklerine devam etmelerinin, hem enerjilerini atmalarına hem dikkatlerini geliştirmelerine katkı yapacağını, yeteneklerini keşfetmelerini ve kendilerini gerçekleştirmelerini sağlayacağını bunun da okul başarısını ve yaşam doyumlarını doğrudan etkileyeceğini ifade etmektedir.

   Yeni okul heyecanını birlikte yaşamanın, çocuklarla heyecanlarının paylaşılmasının ve daha fazla ortak vakit geçirilmesinin yararlı olacağını ifade eden pedagog Sedat DEMİR, uyum sürecinde çocuklarını  cesaretlendirmelerinin ve anne-babaların beklentilerini çok yüksek tutmamalarının çocuklar açısından rahatlatıcı olacağını belirtti. Yaşanacak herhangi bir uyum, aşırı zorlanma, stres ve kaygı bozukluklarında yardım almaktan çekinmemeleri gerektiğini bu durumun psikolojik bir değerlendirme ve tanılama değil, çocuğun ve ailenin yaşam sürecine katkı olduğunu ifade ederek, bütün anne-baba, çocuk ve eğitimcilere sağlıklı ve başarılı bir eğitim öğretim yılı geçirmeleri temennisinde bulundu.

 

“Bu yazı uzman Pedagog Sedat DEMİR’in Sakarya gazetesine yazmış olduğu makaleden alınmıştır.”

 


 

MAKALE-2

 

   EVLİLİKTE  MUTLULUĞUN SIRRI

   Bir toplumun sağlıklı, huzurlu, mutlu, tarihe ve yaşama yön verici, kalıcı her şeyden önemlisi bireylerinin mutlu olabilmesi evlilik kurumunun iyi işlemesine bağlıdır. Sağlıklı, mutlu, özgüveni gelişmiş, kişilik gelişimi yeterli, yaşamla mücadele edebilme gücünü kazanmış, kendisiyle ve çevresiyle barışık bireylerin oluşabilmesi doğru temellere atılmış mutlu evliliklerin ve ailelerin varlığı ve devamlılığıyla mümkündür.

   Her şeyden önce evlilik, insanın kendi özünü güçlendirmelidir. Hep ödün vermek olarak algılanan ve algılatılan evlilik bu ödün vermelerin tek taraflı olması sonucu çok kısa bir zaman sonra ödün veren tarafın iflasıyla neticelenmekte bu da bireyleri evlilikten korkmaya, evliliğe tereddütlü yaklaşımlar geliştirmeye götürmektedir. Oysaki sürekli vermek olmayan evlilik hayatının başlangıcını temsil eden düğünler hayatımızın en önemli bir dönüm noktası ve en tatlı bir anısı değil midir? Düğün resimlerinin büyütülerek duvarlara asılması bunun en güzel göstergesi değil midir? Burada evlilik üzerine felsefi, düşünsel açılımlar getirmek değil amacımız. Ancak evlilik kararı vermeden önceki birlikteliklerimiz ve evlendikten sonra davranışlarımızda saklı mutluluğumuz…

    Tanışmayla başlayan evlilik kararı sürecinde çiftler birbirlerini tanımak için belli bir süre arkadaşlık veya nişanlılık dönemi yaşarlar. Çok güzel ve eğlenceli geçen bu dönemi uzun yaşayacağımı söylemiştim kendime hepJ İşte evliliğin temelinin atıldığı bu arkadaşlık veya nişanlılık döneminde sevgililer yani evlenmeye aday çiftler, kendilerini sevgililerine onların istedikleri gibi değil oldukları gibi gösterirlerse sağlıklı bir evliliğin temelini atmış olurlar. Bu dönemdeki fazla hoşgörü iyi niyet ve incelikler düğünden sonra yerini aşırı beklentiler ve zorlamalara bırakırsa hayal kırıklıkları kaçınılmaz olacaktır. Her şeyden önce evlilik kararını evlenecek olan kişiler vermelidir. Herhalde yani… dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklısınız tabi. Ancak toplumumuzda maalesef üzülerek belirtmeliyim ki bu kararı almada hatta kiminle evlenileceğini belirlemede hatta hangi eşyaların, bu eşyaların nereden ne kadar alınacağını belirlemede hatta düğün kıyafetlerinin belirlenmesinde evlenecek olan bireylerin değil anne babalarının belirleyici olduğu hatta bazen daha da ileri gidilerek bu konularda karar vermeye yetkili tek otoritenin anne-baba olduğu görülmektedir. Bu nedenle düğün alışverişlerinde on-onbeş-yirmişer kişilik gruplar görüldüğünde hiç şaşırmamak gerekir. Böyle başlangıçlar maalesef sancılı birlikteliklere gebedir. Özellikle anne babalar evlenecek çocuklarının tercihlerine saygı göstermeli, onlara destek ve mutlu olmalarına yardımcı olmalıdırlar. Erkek anneleri oğullarıyla evlenen kızların kendi ailesiyle bütün bağlarını koparmaları yönünde beklentiler içerisine girmemelidir. Belirli bir yaşa kadar kendi ailesinde belirli rolleri üstlenmiş kişiliklerin bir günde ellerinden bu rollerin alınarak farklı roller yüklenmesi ve bu rolleri de bir profesyonel gibi oynamasının beklenmesi kişilikleri mutsuz edecek bu mutsuzluk da en yakınındaki bireyleri etkileyecektir. Kültürel farklılıklara alışma sürecinde eşler birbirlerine yardımcı olmalı, anne babalar da çocuklarının evlilik çağına gelmiş birer yetişkin olduklarını unutmadan yetişkin gibi davranmalıdırlar. Bu nedenle anne babasına bağlı ancak bağımlı olmayan kişilikler yetiştirmek temel prensiplerimiz olmalıdır.

   Ne olursa olsun hangi şartlarda gerçekleşirse gerçekleşsin evlilikler bireylerin kişiliklerini güçlendirmede, başta belirttiğimiz gibi özlerini gürleştirerek öz(ü)gür olmalarında aracı bir kurum olmalı bu duruma olanak sağlamalıdır. Evlenecek çiftler mutlu olmak istiyorlarsa öncelikle bireysel sınırlarını sonrada evlilik sınırlarını iyi belirlemeli ve bu sınırlara yapılan saldırı ve tarumar etme hareketlerine ortak savunma yapmalıdırlar. Ancak karşılıklı olarak değer yargılarına ve değer verdiği kişilere de saygı göstererek aynı değeri vermeleri, kendileriyle veya aileleriyle ilgili kararlar alırken ve uygularken bunları dikkate almaları da gerekliliktir. Bu başarılabildiğinde mutlu bir evliliğin önünde fazla bir engel kalmayacaktır. Bu engeli zorlu mücadele ve süreçlerden geçerek aşmayı başarmış bir pedagog ve aile mahkemelerinde bilirkişilik de yapmış bir evlilik danışmanı olarak, bütün çiftlere sağlıklı, mutlu, hoşgörülü, kendilerinin, birbirlerinin ve evliliklerinin sınırlarını koruyabildikleri, özlerini gürleştirebildikleri uzuuun birliktelikler diliyorum.

   Bu yazıyı mı? Bu yazımı eşimle birlikte bir dinlenme tesislerinde birbirimize zaman ayırırken verdiğim molada sizin için kaleme aldım. Sevgilerimle…   

 

“Bu yazı uzman Pedagog Sedat DEMİR’in ada life dergisine yazmış olduğu makaleden alınmıştır.”